18 Şubat 2010 Perşembe

Orda bir ev var uzakta,o ev bizim evimizdir(?!)

Hikaye bitmeyecekmiş gibi görünür,dağlar aşılmayacak,binalar yıkılmayacak,yollar kıvrılmayacak(yılanla aralarındaki tek akrabalıkta o zaten) gibi görünür.Ama algı,aldığı kadarını iade eder ve iade ettiği kadarını sindirir.Yani?

Bir zamanlar bir ev ve sakini olan 3 kişi varmış.Yeni taşındıkları evde mutluluktan ölmek üzereyken,evinde onlardan çok farklı hissetmediğini farketmişler.O da çok mutluymuş.

Gel zaman git zaman,iki oluşumun "oluşumu" birbirine yapışmış.Aile evden ayrılmak istemiş,hatıraları yüzünden gidememişler.Ev aileyi bırakmak istemiş,nereye taşınacağını düşünmüş kara kara.Bulabilmiş olsaydı,ben bu hikayeyi anlatıyor olur muydum?Kapat lan o msni,bir şey anlatıyoruz şurada!

Öhüm,neyse...

Yapışıklık simbiyot yaşama dönüşmeden hemen önce,bunu gören bir Tanrı içeri girmiş.İçeridekilerin hali rezaletmiş.İkisinin kafasında yanık izleri,birinin tüm vücudunda yara ve bereler varmış.Aile bireylerinin ayakları uzun ince parkelere dönüşmüş ve bu şekilde yürümeye çalışıyorlarmış.Parmakları demir kirişlere,gözleri minimal pencerelere,ağızları ise kapı şeklinde oyulmuş kendi mimarlıklarında.

Efendim?Eve mi ne olmuş?İnsan faktörü daha önemli be arkadaşım.Değil mi?DEĞİL Mİ?Öf tamam tamam.Ev ise "kiracılarından" yakınmaya,mütemadiyen gıcırdamaya ve arada bir de bacasından tuhaf ve yanıcı bir gaz salmaya başlamış.Evet,düşündüğün meret.Gül sen mal mal.

Her neyse,bu Tanrı onların halini görmüş ve onlara çok acımış(hemen hemen her mitolojideki tanrı olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşayan arkadaşımız burada da meydana çıkıyor(egosundan bahsetmiyorum bile)).

"Lütfen yapmayın,somurtmayın.Üzülmeyin.Hayatında bu harmoniyi yakalayamayan sonsuz sayıda varlık var.Eğer isteğiniz buysa,sizi hemen ayırabilirim.Böylelikle ne siz,ev sahipleri evi hor görüp onun herşeyinden faydalanırsınız ve buna rağmen nankörlük yapmaya devam edersiniz.Ne de sen ev,ne onları nankörlükleri yüzünden sürekli cezalandırmak zorunda hissedersin kendini ne de onlara benzemeye başlarsın başında ne olduğunu ve ne olmaktan mutlu olduğunu unutarak.Ama lütfen sahip olduğunuz şeyin değerini bilin ve daha fazla zarar vermeyin birbirinize.Varlığınız birbirinize aitse,en küçük kum tanesi bile dağ olabilir mutlu yolunuzda size.Ama en büyük zayıflığınız ve aynı zamanda en büyük gücünüzde budur.Çünkü isterseniz kum tanesi üflenebilecek kadar büyük,ya da altında sizi kum gibi ufalayacak kadar küçüktür."

Ev ve içindekiler 5 dk susmuş,kendi içlerinde düşünmüşler.Tanrı sabırla beklemiş.Umudu varmış bu yaratıma dair.Daha sonra birden tekrar başlamış her şey.Ev homurdanmaya,ev sahipleri ise evin her tarafında koşup ateş yakmaya ve tahtalarını sökmeye başlamışlar yeniden.

Tanrı bunu görür görmez,derin derin içini çekmiş,arkasını dönmüş ve uzaklaşmış oradan.

Derler ki;ev ve sahipleri ilk oluşumdur.Nasıl finalden önce vizeler olursa öğrencinin hayatında,bu oluşumda ilk varoluş deneyidir.

Sonra Tanrı oradan ayrıldı,ve Dünya'yı yarattı.İçine insanları koydu.

İlişki sistemi ise karmakarışıktı.Bazen iki sevgilinin birbirine duyduğu ihtirasla yükseliyor,bazen de o ihtirasla ya biri öbürünü yakıyordu,ya da diğeri ötekini sular altında bırakarak boğuyordu.İhtiras bazen o kadar büyüyordu ki,yatak çarşafını değil yatağı birbirlerinin altından çekiyorlardı.Ele geçen neydi peki?Evet,biraz sarsıntı,bolca kalp kırıntısı ve asırlarca sürmeye devam edecek saçma bir aşk hikayesi.Kaidedeki kırıkları saymıyorum bile(her manada).

Hikayemiz böyle biter işte.Ne mi anlatmaya çalışıyorum?Açık konuşayım:HİÇ BİR ŞEY.Şimdiye kadar göremediysen zaten,dile ne hacet.Savrulur rüzgarın akımında,kaybolur her titreşim gibi atmosferin sığlıklarında.

1 yorum:

  1. Hikaye süpermiş,bayıldım :)
    Ayakları uzun ince parkelere dönüşmüş aile bireyleri biran gözümün önünden geçti sanki.

    YanıtlaSil