28 Ağustos 2011 Pazar

.Tükendi.

Alacalı bulacalı yazamam artık
Ne de olsa sahip olduklarım mat ve sade renklerden ibaret
Aidiyet kocaman bir sözcükmüş ya
Ait olamayanlar gözünde büyütürmüş meğerse

Film vardır gerilim müziği arka planda
Kırılma noktası gelir ve patlar her şey
Tuzla buz olur,ama sadece toparlanıp anlamak için
"Evet,lütfen elinizdekileri atmayı kesiniz,film daha bitmedi"
Diye bir ses duyulur sinemada
"Hüop,makinist ses ver laaağn"
diye bağıracak kadar afacan olanların gökten üç kurşun düşmüş kafasına

Demem o ki;kendi senaryom yok hikayem yok
Hatta bazen hakikatım bile yok
O anlatının ortasına gelince
"Vay be şu adam,olmasaydı bu hikaye hiç böyle bitmezdi"
diyerek küfrettiğiniz yahut takdir ettiğiniz adam var ya
En basit haliyle o benim işte

Başrolde asla olamayan şahısım
Hep sidekick,hep yardımcı,hep geliştirici
Hep öğretici ve hep piç,hep ibnenin evladı,hep (insert your küfür here)...

Ölüyor olabilirim,gayet mümkün
Uzaklaştığım şey bildiğimi sandığım
Unutmamak için yırtındığım
Çekinmeden yaş ve kan akıttığım
Ama hiçler uğruna bir piçi tükettiğim şey
Hah o benim işte

Hiçler tüketince sende tükenirmişsin ama
Ne de olsa besin yapaysa,vücut beslenemez
Neydi?Evet,ilk önce karbonhidrat,sonra yağ,en son protein
Adeta makrokozmosta tezahür etmiş hali be
Önce beden,sonra akıl,en son ruh

Ve biter asla başlayamamış hikaye
Sonu çok,başı yoktur
Ve kaderi asla varolmamış başını aramaktır
Bulamayacağını bile bile
Önünde duran duvara çarpıp seker
Yuvarlanır sonra
Toz toprak kaplar her tarafını
Kum girer her yanına,ağırlaşır adam

Ama yine de kalkar ayağa
Ve ölümüne,kör bir şekilde tekrar vurur duvara
Ve tekrar?
Ve tekrar!
Ve tekrar.
...

19 Haziran 2010 Cumartesi

Karmaş(/l)ık

Rüyalar...Varolamayacağın,belki renklerini bile soluyamayacağın bir yerdeki kayboluşun kör rehberi.Nerden vurmuştu ki ilk defasında?Aklı mı,yoksa yüreği mi?
Hatırlayamıyorum,ama asıl sorunumuz bu değil,değil mi?
Geriye dönen her paradoks gibi kendi içinde yankıya bıraktı kendini
Ruhu ve bedeni sonsuz simetride kaybolurken uzayın karanlığını soludu
ve söylendi "Let there be light!"

Baktığın yere göre değişir
Aslında her şey gözün görebildiklerinden,somut ışığın prismatik yansımalarından oluşmuştur
Seste ışıktır aslında.
"Ve tanrı ışık olsun dedi"Koptu bir alaca kıyamet,kargaşa
ardından bakır kabın kenarında kalan öksüz bir yemekcesine gelen big bang
Ve balmumundan gülen suratları olan ağlayan ruhlar

"Önce kaos vardı" diye başlar her metin,önce kargaşa
Dudaklarından esaslı bir öpücük alındı,o kadar ateşliydi ki gaz ve toz bulutu buharlaşmaya başladı
Yemeğin azot oranı fazlaydı,tuzu bol,karabiberi azdı

Bu defa belli müddetlerle tadına bakılacaktı yaratımın
Ki bu defa karışıklık sadece yapıda olsun,kafada değil
Deney ve müdahelerle geçer zaman ki kendisi o dönemde sadece kavramla iştigal etmektedir

Döner,döner,döner,döner...
Soğur

Ve bir alarm sesi duyulur
"Off yine sabah olmuş lan"
Mahmur gözlü küfür makinası kalkar ve etrafa bakar.
Tanrı gitmiştir...

13 Mayıs 2010 Perşembe

Suda Yankılanan Kelam

Yağmurlu havalarda bakmak suyun dibine
Yahut batmak göğün içine
Son zamanlarda çok yaptığım,alışkanlık yaratan ama bir o kadar da gereksiz bir refleks yarattım kendime
Adına eskiyi yad etmek dedim

Suyun akan her damlası endişelendiriyor
Bazen bakıyorsun,gökkuşaklı bir şelale var üstünde
Beriki zaman ise acımasız bir efendi birleşmiş rüzgarla
Kurmuş koalisyonunu,vermiş kafa kafaya,argümanlar uçuşuyor havada
Şaklatıyor kırbacını ve kaçırıyor bütün karıncaları

Küçük cümlelerim yok benim
Hiç olmadı
Çok istedim el atında durmasını
Aktı makyaj gibi altında gerçeği bırakarak

Dertsiz,tasasız hayat oh ne rahat dediklerinde
Ama şu da var dedim ben hep
Bu yüzden de hep büyüdü,kocaman oldu
Bazen beni ezdi altında,bazen kendi ağırlığından beli büküldü
Harcanabilir olsun istedim,atmosferde yer etsin
Yangında ilk kaçırılacak mal değil,kola makinesine atılacak bozukluk olsun istedim
Olmadı
O yüzden öyle savurgan oldum ki çoğu zaman
İlk gün konferans verirken,ikinci gün konuşamaz oldum

Bankaya atmak istedim,ama faizde büyüsün diye değil
Tek ihtiyacım azalmasıydı ve mümkünse uzakta olması bu diyardan

Bu yüzden çok konuştum hep,çok ağladım
Az konuşsam gözyaşı daha mı az düşerdi
Güz daha mı çabuk gelirdi yazdan
Ya da göz görmeyi unutup duymaya mı başlardı kütle hesabından

Bilmedim,bilemedim
Birikim yapamayanlardanım ben,neyim varsa dağıttım
Sevgilerimi,sözcüklerimi,oyuncaklarımı,gülümsemelerimi
Bonkör müydüm,yoksa cebi delik bir adam mı
Bankerde olabilirim,zira yapıtaşım sağlamdır benim
Ama o da kalmadı,göğün deliliğinden yuvarlandı
En küçüğüydüm doğurganların,cebi delik bir bankeriydim akılların

Ve başladığım noktaya geri vardım
Vardım,ama ortalar artık malındı
Ve bu yüzden satamadım her şeyimi,pazarlıksız bedavaya bıraktım

19 Mart 2010 Cuma

Kum Taneleri

Kum taneleri gidişimizi gözlermiş bazen
Bizimle beraber akar,ama asla geriye dönmezmiş bizimle
Tek yarenleri kendileriymiş

Ama su gibi durularmış aynı zamanda
İster başına yıkar,ister baştan aşağı yıkarlarmış
Tek gerçek kumların varlığıymış
Kumlardan varlığa,varlıktan kumlara akarmış bir zamanlar zaman

Varlıklar sıkışmış zamanla kumdan yaptıkları oyun havuzunda
Akıcılıklarını kaybedip toprak olmuşlar
O kadar katı olmuşlar ki kumdan gelip kuma gittiklerini unutmuşlar

Ve bu yüzden katı olması umuduyla her defasında kilden uygarlıklar kurmuşlar
Şekillendirmişler herşeyi yerli yersizce,biçim kazandıkça etraflarında dünya
Seçimlerini unutmuşlar,akışı yadsımışlar,yüzüşü durdurmuşlar

Bedenlerini kayayla yoğurmuş,sertliklerini duvarla bilemişler
Ama en önemli şeyi bilememişler

Toprak olarak gelmişler dünyaya,kum hatırlatılmış onlara
Dalmışlar hülyaya

Yanlış anlamışlar yine,ve kumun gerçeği toprağın yalanı olmuş
Ama son gülen iyi gülermiş,çünkü kumun espri anlayışı öngörülemezmiş

Kilden yaptıkları kaleler dökülmüş kumun önünde birer birer
Bedenleri eskimiş,akmış tane tane rahimlerine
Çöl fırtınaları ufalamış toprağa bağlılıklarını
Kör etmiş gözlerini korkusuyla,sonra ölüm demişler onun adına

En büyük korku gelince başlarına,katı olmayan şeylere şükranlarını sunmuşlar
Bazısı "Aşk" demiş onun adına.bazısı "Tanrı" öteki "Allah" beriki "Buda"

Ama kumlar inatçıymış,inanç dinlemezlermiş,ne de olsa umursayacak kadar kulakları olmamış asla
İnsanın her söylediği yalan gibi bu da bitip dağılmış
Geriye kalan sadece biraz gerçek,duygu dedikleri yalandan kalan çığlıklar ve bir avuç kum parçasıymış

18 Şubat 2010 Perşembe

Orda bir ev var uzakta,o ev bizim evimizdir(?!)

Hikaye bitmeyecekmiş gibi görünür,dağlar aşılmayacak,binalar yıkılmayacak,yollar kıvrılmayacak(yılanla aralarındaki tek akrabalıkta o zaten) gibi görünür.Ama algı,aldığı kadarını iade eder ve iade ettiği kadarını sindirir.Yani?

Bir zamanlar bir ev ve sakini olan 3 kişi varmış.Yeni taşındıkları evde mutluluktan ölmek üzereyken,evinde onlardan çok farklı hissetmediğini farketmişler.O da çok mutluymuş.

Gel zaman git zaman,iki oluşumun "oluşumu" birbirine yapışmış.Aile evden ayrılmak istemiş,hatıraları yüzünden gidememişler.Ev aileyi bırakmak istemiş,nereye taşınacağını düşünmüş kara kara.Bulabilmiş olsaydı,ben bu hikayeyi anlatıyor olur muydum?Kapat lan o msni,bir şey anlatıyoruz şurada!

Öhüm,neyse...

Yapışıklık simbiyot yaşama dönüşmeden hemen önce,bunu gören bir Tanrı içeri girmiş.İçeridekilerin hali rezaletmiş.İkisinin kafasında yanık izleri,birinin tüm vücudunda yara ve bereler varmış.Aile bireylerinin ayakları uzun ince parkelere dönüşmüş ve bu şekilde yürümeye çalışıyorlarmış.Parmakları demir kirişlere,gözleri minimal pencerelere,ağızları ise kapı şeklinde oyulmuş kendi mimarlıklarında.

Efendim?Eve mi ne olmuş?İnsan faktörü daha önemli be arkadaşım.Değil mi?DEĞİL Mİ?Öf tamam tamam.Ev ise "kiracılarından" yakınmaya,mütemadiyen gıcırdamaya ve arada bir de bacasından tuhaf ve yanıcı bir gaz salmaya başlamış.Evet,düşündüğün meret.Gül sen mal mal.

Her neyse,bu Tanrı onların halini görmüş ve onlara çok acımış(hemen hemen her mitolojideki tanrı olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşayan arkadaşımız burada da meydana çıkıyor(egosundan bahsetmiyorum bile)).

"Lütfen yapmayın,somurtmayın.Üzülmeyin.Hayatında bu harmoniyi yakalayamayan sonsuz sayıda varlık var.Eğer isteğiniz buysa,sizi hemen ayırabilirim.Böylelikle ne siz,ev sahipleri evi hor görüp onun herşeyinden faydalanırsınız ve buna rağmen nankörlük yapmaya devam edersiniz.Ne de sen ev,ne onları nankörlükleri yüzünden sürekli cezalandırmak zorunda hissedersin kendini ne de onlara benzemeye başlarsın başında ne olduğunu ve ne olmaktan mutlu olduğunu unutarak.Ama lütfen sahip olduğunuz şeyin değerini bilin ve daha fazla zarar vermeyin birbirinize.Varlığınız birbirinize aitse,en küçük kum tanesi bile dağ olabilir mutlu yolunuzda size.Ama en büyük zayıflığınız ve aynı zamanda en büyük gücünüzde budur.Çünkü isterseniz kum tanesi üflenebilecek kadar büyük,ya da altında sizi kum gibi ufalayacak kadar küçüktür."

Ev ve içindekiler 5 dk susmuş,kendi içlerinde düşünmüşler.Tanrı sabırla beklemiş.Umudu varmış bu yaratıma dair.Daha sonra birden tekrar başlamış her şey.Ev homurdanmaya,ev sahipleri ise evin her tarafında koşup ateş yakmaya ve tahtalarını sökmeye başlamışlar yeniden.

Tanrı bunu görür görmez,derin derin içini çekmiş,arkasını dönmüş ve uzaklaşmış oradan.

Derler ki;ev ve sahipleri ilk oluşumdur.Nasıl finalden önce vizeler olursa öğrencinin hayatında,bu oluşumda ilk varoluş deneyidir.

Sonra Tanrı oradan ayrıldı,ve Dünya'yı yarattı.İçine insanları koydu.

İlişki sistemi ise karmakarışıktı.Bazen iki sevgilinin birbirine duyduğu ihtirasla yükseliyor,bazen de o ihtirasla ya biri öbürünü yakıyordu,ya da diğeri ötekini sular altında bırakarak boğuyordu.İhtiras bazen o kadar büyüyordu ki,yatak çarşafını değil yatağı birbirlerinin altından çekiyorlardı.Ele geçen neydi peki?Evet,biraz sarsıntı,bolca kalp kırıntısı ve asırlarca sürmeye devam edecek saçma bir aşk hikayesi.Kaidedeki kırıkları saymıyorum bile(her manada).

Hikayemiz böyle biter işte.Ne mi anlatmaya çalışıyorum?Açık konuşayım:HİÇ BİR ŞEY.Şimdiye kadar göremediysen zaten,dile ne hacet.Savrulur rüzgarın akımında,kaybolur her titreşim gibi atmosferin sığlıklarında.

15 Şubat 2010 Pazartesi

Bilinenden bilinmeyen üzerine.

Başlamak,bitirmek kadar önemlidir derler.Yalan!

Her dere kendi yatağını bulur,en az bir kere olmak üzere.
Bu da öyle bir hikayedir,başlangıcıyla sonu kardeştir.Dualizmin ikiz niyetine yaratımlarıdır hatta.Varsa yoktur,yoksa vardır.Ve inadına da ne siyah ne beyazdır,ne de aydınlık ne de karanlık vardır özünde.

O olsa olsa kuyruğunu kemiren ve tadını sevmese de görevini bilen bir yılandır.Yapı budur,ve varlığı yokluğun üzerine kurulur.

Ama şu söylemler kaçınılmazın ilk ünlemidir.

"Everything has an beginning,has an end"

ya da

"If once given life,we must die"

gibi...

Örnekler çoğaltılabilir gibi gözükse de aslında örnek tektir.Yapımın yorumu hem kişisel hem de ikiseldir.Algı ve zihin seviyesinin niteliği,örneklerin niceliğiyle ters orantılıdır.

Hep vardı,hep varoldu.

Hoşgelmediniz.

Zaten hep buradaydınız...